Okula Spor Salonu Yap Vergiden Düş

 

22.04.2010

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

Okula Spor Salonu Yap Vergiden Düş

YahyaArıkan - İSMMM Odası Bşk - 22 Nisan 2010 - Perşembe - İstanbul

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2009 yılı eğitim öğretim istatistiklerine göre Türkiye’de ilköğretim, ortaöğretim, genel lise, meslek liseleri ve okul öncesi öğretim kurumu sayısı 58 bin 982’ye ulaşmış durumda. Ve bu okullarda 757 bini aşkın öğretmen, sayıları 21 milyon 117 bini geçen öğrenciye eğitim veriyor.

Ne kadar devasa rakamlar olduğu ortada.

Peki, bu nicelikte bir eğitimin verildiği ülkemizde, acaba kaç okulumuzun bahçesinde spor yapmaya imkân sağlayan bir spor salonu var? Sadece İstanbul’un durumunu anlatmak bile aslında yeterli.

Türkiye’de spor eğitimi ve politikası konusunda çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Erdal Zorba’nın yaptığı çalışmaya göre; İstanbul'da hizmet veren ve araştırmaya konu olan 2 bin 869 adet resmi ve özel okuldaki spor salonu sayısı sadece 362. Bu rakam Ankara'da 1472 okulda 196 spor salonu olarak ortaya çıkıyor.

Metropollerde durum böyleyken Doğu’yu anlatmaya ise hiç gerek yok sanıyorum.

Değerli okurlarım, aslında bu duruma yol açan nedenlerden biri, okul bahçesine yaptırılan spor salonu bedelinin kurumlar vergisi açısından yapılan indirimlerden, çoğu ilgilinin haberdar olmamasıyla da doğrudan bağlantılı.

Oysa 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10'uncu maddesinde ticari kazanç gibi hesaplanan kurum kazancının tespitinde, mükelleflerin ayrıca hâsılattan indirebilecekleri giderler açık bir şekilde belirtiliyor.

Buna göre yasada şöyle deniliyor: “Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul inşası dolayısıyla yapılan harcamaların, okul inşasına ilişkin yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarına yapılan her türlü bağış ve yardımların ve mevcut okullarının faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamı, kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.”

1 Seri No'lu KVK Genel Tebliği'nde ise, “okul ifadesinden”, doğrudan eğitim-öğretim hizmetlerinin verildiği temel birimlerin anlaşılmasının gerektiği vurgulanıyor. Böylelikle, rehberlik ve araştırma merkezi, mesleki eğitim merkezi, iş eğitim merkezi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve akşam sanat okullarının da bu kapsamda değerlendirileceği, kamu idare ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşlara yapılacak bağışların genel hükümler çerçevesinde değerlendirileceği ve yapılan ayni ve nakdi bağış ve yardımların indirim konusu yapılabileceği belirtiliyor.

Aynı tebliğde; kamu arazisi üzerine okul yaptırılması halinde, söz konusu okul inşasına ilişkin harcamaların, harcamanın yapıldığı yıla ilişkin kazancın tespitinde indirim konusu yapılabileceği düzenleniyor.

Özetle; eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği temel birimler okul olarak değerlendiriliyor ve okul bahçesinde yapılan spor salonu inşası ile ilgili yapılan harcamalar, yapıldığı yılda kurumlar vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmek şartıyla indirim konusu yapılabiliyor.

Sonuç olarak “otopark olarak kullanılan okul bahçeleri” olimpiyatlara aday bir Türkiye’ye hiç yakışmıyor ve herkesin bu konuda elini taşın altına koyması gerekiyor.

“İşçisin sen” hakkını unutma!

Türkiye’de işgücü 2009 yılında geçen yıla göre yaklaşık 1 milyon artarak 24 milyon 812 bine ulaştı. İstihdam yani çalışan nüfus ise 21 milyon 451 bin düzeyinde. Bu kadar işçinin çok olduğu bir ülkede açıktır ki en temel sorunlardan biri “Şikayetçi işçinin hakları nedir?” sorusunda ortaya çıkıyor.

Türkiye’de işçi, çalışma koşullarına ilişkin çeşitli kamu kurumlarına başvuruda bulunduğunda özlenilen aşamada olmasa da işverenlere karşı ”haklı durumlarda” korunabiliyor.

Sözleşmeden veya kanundan doğan alacağın işçiye ödenmemesi ya da işyerinde gerekli sağlık ve güvenlik tedbirlerinin bulunmaması gibi durumlar işçiye şikayet hakkı verir.

Özellikle iş güvencesi kapsamında bulunan işçilerin, şikayete başvurmaları nedeniyle iş sözleşmeleri feshedildiğinde mahkemeler işe iade kararı verebilmektedir.  

Ancak, iş güvencesi kapsamında olmayan işçilerin iş sözleşmelerini fesih hakkını kötüye kullanarak; örneğin işçi kendisi hakkında bir şikayette bulunduğu veya kendisi aleyhinde dava açtığı ya da şahitlik yaptığı için sona erdirmiş ise işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında bir kötü niyet tazminatı ödeyecektir. İşveren sözleşmeyi bildirim şartına dahi uymaksızın sona erdirmiş ise kötü niyet tazminatı yanında ayrıca bildirim süresine ilişkin ücret tutarında bir tazminat daha ödeyecektir.

SORU-CEVAP

BAĞ-KUR’DA YAŞ’TAN EMEKLİLİK SSK’DAN FARKLI

4 Ocak 1957 doğumlu babamın 1996 yılında Bağ-Kur başlangıcı var. 2006 yılına kadar ödendi. Şu an ödenmiyor. 3600 günden emekli olur mu ya da ne zaman emekli olur?

Aysel Doğan

Bağ-Kur sigortalılarının koşulları SSK’lılardan farklıdır. 15 tam yıl ve 5400 gün hizmet süresinin doldurulması gereklidir.
4447 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan, Kanunun yürürlük tarihini takip eden aybaşından (01.10.1999) itibaren kısmi aylık bağlanması için 15 tam yıl hizmet süresini ve kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmalarına 2 tam yıl ve daha az süre kalanlara, kısmi yaşlılık aylığı bağlanmaktadır.

Yani, 15 tam yıl prim ödeme süresi ile kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurma koşulunu 01.10.1999 gününden itibaren gerçekleştirdiği tarihe göre yaşlılık aylığı bağlanacak tarih değişmektedir.

Buna göre; “2 tam yıldan fazla, 4 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlar 51, erkekler 56 yaşını” doldurunca emekli olur. Emeklilik hakkı her 2’şer yılda olmak üzere 1 yaş artar. Buna göre de; 10 tam yıldan fazla süre içinde yerine getiren, kadınlar 56, erkekler 58 yaşını doldurunca, 15 tam yılın doldurulması şartıyla ve prim borcu da yoksa emeklilik hakkı kazanır.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti - Türkiye' nin En Büyük Mevzuat Portalına Hoş Geldiniz

 

Yahya Arıkan

 

Okunma: 591

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Okula Spor Salonu Yap Vergiden Düş